Delilerin Arasında Akıllı Olmak: Rosenhan Deneyi
  1. Anasayfa
  2. Psikoloji

Delilerin Arasında Akıllı Olmak: Rosenhan Deneyi

0

Rosenhan Deneyi Nedir?

Rosenhan Deneyi, psikoloji tarihinin en önemli deneylerinden biridir. Deneyin genel amacı, akıl hastası olduğuna inanılan kişilere konan psikiyatrik tanıların geçerli teşhisler olup olmadığını incelemektir. Araştırma, Stanford Üniversitesi’nden psikolog David L. Rosenhan tarafından 1969-1972 yılları arasında yapılmıştır.

Nasıl Gerçekleştirildi?

1969 yılında, Amerika’daki bir akıl hastanesine başvuran bir kişi, kafasının içinde sesler duyduğunu, bu seslerin “boşluk” ve “oyuk” gibi sözcükleri tekrar ettiğini ve “güm” gibi sesler çıkardığını söyledi. Kısa bir incelemeden geçirilen kişi, akıl hastası olduğu gerekçesiyle hastaneye yatırıldı. Ancak yatış işlemlerinin tamamlanmasından kısa bir süre sonra, hasta, seslerin tamamen kaybolduğunu ve artık kendini çok daha iyi hissettiğini söylemeye başladı. Hastane görevlileri bu beyanı ciddiye almadılar; çünkü bir hastanın bu kadar kısa sürede iyileşmiş olmasının olanağı yoktu. Dolayısıyla gerçekte hiçbir akıl hastalığı olmayan bu kişiyi, tam 3 hafta boyunca hastanede tutmaya ve ona ilaçlar vermeye devam ettiler. Hastaneye başvuran kişi ise David Rosenhan’ın ta kendisiydi. Yürütmekte olduğu deney için kendisiyle beraber 7 arkadaşını da “sahte hasta” olarak yetiştirdi. Kişiler bilgilerini gizleyerek farklı eyaletlerdeki akıl hastanelerine dağılacaklardı; ilk etapta sesler duyduklarını söyleyerek hastaneye yatışlarının yapılmasını sağlayacak ve kısa bir süre sonra iyileştiklerini dile getireceklerdi. Gruptaki bireylerin hiçbirine önceden zihinsel hastalık teşhisi konmamıştı. Hastanelerin ve doktorların kalitesinin deney üzerinde etkili olmadığını göstermek için farklı türde kliniklere başvurmuşlardı. Ayrıca katılımcılar gerçek kimliklerini gizlemişlerdir. Bütün bunlar, deneyin objektif olduğunu kanıtlamak için yapılır.

 

Sonuçları Nasıl Oldu?

Bu grup içerisinden en kısa sürede taburcu edilen “sahte-hasta” 7 gün, en uzun süre hastanede tutulansa 52 gün boyunca, hiçbir semptom göstermemesine ve hasta olduğunu inkâr etmesine rağmen, akıl hastanesinde tutuldu.  Ne kadar normal davranırlarsa davransınlar, üzerlerine yapıştırılan etiketlerden kurtulamadılar. Bu hastanelerde, 8 sahte-hastanın 7’sine “şizofreni”, sonuncusuna ise manik-depresif psikoz (bipolar bozukluk) tanısı kondu. İşin can alıcı kısmı ise şu: Uzmanlar tarafından değerlendirilmelerine rağmen hastaların hiçbirinin “sahtekâr” olduğu anlaşılamadı. Süreç boyunca verilen ilaçları içmeyip tuvalete dökmelerine rağmen, görevliler bunu da fark edemedi.

Fakat ortada bir sahtekarlık olduğunu anlayan birileri vardı: Hastanedeki diğer akıl hastaları! 8 kişinin etkileşime geçtiği 118 hastadan 35 tanesi bir terslik olduğunu anlamış, yalan söylediklerini yahut gözlemci olduklarını tahmin etmişlerdi. Hatta hasta bakıcılara durumu izah etmeye çalışmışlar fakat yine de dinlenmemişlerdi. Uzmanların tespit edemediğini, akıl hastaları tespit edebilmişti.

 

Deney Sonucunda Ortaya Çıkanlar

Gözlemciler, hastalara yönelik hiçbir mahremiyet anlayışının olmadığını ve hastaların personel gözünde sıradan bir obje yerine konduklarını dile getirdi. Dolayısıyla deneyin ilerleyen süreçlerinde katılımcılar kendini değersiz hissetmeye başlamışlardı. Sahte hastaların uzmanlar tarafından tedavi edilme süresi günde yaklaşık 7 dakikaydı.  Bu süre yalnızca teke tek görüşme süresini değil, toplu ortamdaki görüşmeleri de kapsamaktaydı. Aslında deneyin esas yapılma nedeni, çok çabuk etiketlenmeye sebebiyet verecek zihinsel hastalık durumlarında teşhisin nasıl yapıldığı konusuydu. Rosenhan, zihinsel hastalıklara konan geleneksel teşhis yöntemlerini eleştirmiştir. Kimi zaman uzmanların yeterli belirtiler görmese bile kişiye akıl hastalığı teşhisi koyduklarını söylemiştir. Bunun sebebinin ise geleneksel kriterlerin yetersiz olmasından ötürü uzmanların hataya meyilli olmasından kaynaklandığını belirtmiştir. Dolayısıyla, bulgular bir hastalığı desteklemese bile, psikolog ve psikiyatristlerin hastalık teşhisi koymaya meyilli olduğunu söyleyebiliriz.

Deney 1973 yılında Science dergisinde yayınladığında, bilim camiasında epey ses getirdi. İnkâr edenlerin sayısı çoğunluktaydı. Doktorlar deneyi etik bulmadılar ve tekrarlanması halinde farklı sonuçlar elde edileceğini savundular. Ayrıca deneyde anlatılanların abartı olduğunu ifade ettiler. Eğitim ve araştırma hastanelerinden biri, Rosenhan’a meydan okudu. Önlerindeki 3 ay içinde kendi hastanelerine göndereceği sahte hastaları kolaylıkla teşhis edebileceklerini iddia ettiler. Rosenhan elbette ki meydan okumayı kabul etti. Hastane, kendilerine gelen 193 hastadan 41’inin kesin bir şekilde sahte hasta olduğunu, bunun dışındaki 42 kişiden de şüphelendiklerini belirtti. Rosenhan ise buna unutulamaz bir yanıt verdi: Çünkü o 3 ayda, hastaneye hiçbir sahte hasta göndermemişti!

Rosenhan deneyinin altını çizdikleri değerlidir. Normal ve anormal kavramlarını sorgular, etiketlerin sandığımız kadar gerçekçi olamayacağını ise çok güzel açıklar.

 

Yazı Kaynakları
Rosenhan, David (19 Ocak 1973). "On being sane in insane places". Science. 179 (4070). ss. 250-258. 
İlginizi Çekebilir

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir